Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) düzenleme hazırlıkları süren “asgari kurumlar vergisi”nin, hukukun işaret ettiği “mali güce göre vergilendirme ilkesi”ne aykırı olduğunu savundu.
TÜRMOB GENEL BAŞKANI EMRE KARTALOĞLU
Mali tatil uygulaması
5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu hükümlerine göre faaliyette bulunan meslek mensupları için her yıl Temmuz ayının 1’inden 20’sine kadar (20’si dahil) mali tatil uygulanmakta, Haziran ayının son gününün tatil günü olması halinde ise mali tatil, Temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden başlamaktadır.
Vergilendirme işlemleri açısından tüm süreçlerin kesintisiz devam etmesi, mali tatil döneminin tam anlamıyla uygulanamadığını göstermektedir. Bu nedenle, mali tatilin adli tatil gibi gerçek anlamda hayata geçirilmesi en büyük önceliğimizdir. Ancak, mevcut durumda düzeltilmesi gereken önemli hususlar bulunmaktadır. Mali tatil döneminde hangi yükümlülüklerin süresinin uzatıldığının İdare tarafından her yıl, o yıla ilişkin beyan, bildirim ve diğer yükümlülükler dikkate alınarak açıklanmasında yarar vardır. Zira zamanla oluşan ilave yükümlülüklerin mali tatil uygulaması kapsamında olup olmadığı ve sürelerinin uzayıp uzamadığı sıklıkla mali müşavirler tarafından sorulmaktadır.
Mali tatil kanunu ve genel tebliği sonrasında hayatımıza yeni ilave yükümlülükler girmiştir. Bunların başında elektronik defter uygulaması kapsamında e-Defter Beratları ile e-Defter kopyalarının Gelir İdaresi Başkanlığı sistemlerine gönderilmesi, GEKAP beyannameleri, Turizm Katılım Payı beyannameleri gibi yeni oluşan beyannamelerin gönderilmesi örnek olarak gösterilebilir.
Mali tatil kanunu ve tebliğine baktığımızda bu ilave yükümlülüklerin sürelerinin uzayıp uzamadığı hakkında tereddütler yaşanmaktadır. İlave oluşan bu beyan ve bildirim yükümlülüklerinin Vergi Usul Kanunu kapsamında olup olmadığı konusunda tereddütler yaşanmaktadır. Vergi İdaresinin yerine getirilmesini istediği yükümlülüklerin Vergi Usul Kanunu kapsamında olduğu genel olarak kabul edilmesi veya bu kapsama alınması gerektiği görüşündeyiz.
Bir kısım beyanname ve bildirimler mali tatil uygulamasının verdiği hak ve imkândan yararlanmaya olanak sağlarken, diğer kısım beyanname ve bildirimler için bu hak ve imkânın sunulmaması, mali tatilin muhasebe meslek camiası açısından tam olarak uygulanmamasına yol açmaktadır.
Kanunun getiriliş amacı dikkate alındığında, esasen muhasebe meslek camiasının belli tarihler arasında tam anlamıyla dinlenmesine olanak sağlayacak zamanı sunmak olduğu değerlendirilmektedir. Adli tatil uygulamasında adli birimlerin pek çoğu bu dinlenme zamanından istifade etmekteyken, mali tatil uygulamasından mali müşavirler ve işletmelerin neredeyse tamamı yararlanamamaktadır. Bu durum dikkate alınarak, kanun ve genel tebliğ düzeyinde ilave yeni düzenlemelerin yapılması ve böylece tam bir mali tatil uygulanabilir aşamaya geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Özellikle mali müşavirler açısından yoğun bir iş yükünü oluşturan e-Defter Beratlarına ilişkin sürelerin de mali tatil nedeniyle uzayıp uzamadığı merak edilmekte ve bu yönde çok sayıda sorular Birliğimize iletilmektedir. e-Defter beratlarının da tutulan e-Defterlere ilişkin kayıtların değişmezliğini sağlamaya yönelik vergi idaresine elektronik ortamda yapılan bir “bildirim” niteliğinde olduğunu değerlendirildiğinde, mali tatil uygulamasına ilişkin 5604 sayılı Kanunun birinci maddesinin 3. fıkrası; bildirim sürelerinin de uzayacağı hüküm altına alındığından, e-Defter Berat sürelerinin de uzayacağını düşünmekteyiz. Ancak, vergi idaresi tarafından bunun tüm meslek mensuplarına bildirilmesini sağlayacak şekilde bir açıklama veya duyuru yapılması ve vergi takviminin de bu şekilde güncellenmesinde büyük yarar görüyoruz.
Vergi takviminde Temmuz ayında yerine getirilmesi gereken beyanname ve bildirim yükümlülükleri hakkında tüm kamuoyuna bilgi verilmekte, ancak 2-20 Temmuz arasına rastlayan yükümlülüklerle ilgili bir hangilerinin mali tatil nedeniyle uzadığı hakkında bir hatırlatma, açıklama veya duyuru yapılmasında yarar görüyoruz.
Mali gücüne göre vergilendirme ilkesi ve asgari götürü vergi
1961 Anayasası’nın 61’inci maddesinde ve 1982 Anayasası’nın 73’üncü maddesinde aynı şekilde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” şeklinde ifade edilen mali güce göre vergilendirme ilkesi çağdaş ve evrensel bir vergi hukuku ilkesidir.
Bu ilke sayesinde kamu harcamalarına katılan kişiler hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olarak öngörülebilir şekilde elde ettikleri gelirleri üzerinden vergilendirilirler.
Olması gereken hukukun tam olarak işaret ettiği ilke mali güce göre vergilendirme ilkesidir. Oysa çağdaş vergilemenin asla kabul etmediği, bir bakıma çağdışı, eskimiş bir başka vergileme tekniği bugün tekrar gündeme gelmiş bulunuyor: Asgari kurumlar ve gelir vergisi. Bu vergi aslında götürü vergi veya hayat standardı gibi başka isimlerle de vergi sistemimizin tarihinde mevcuttu. Ancak tarih tekerrürden ibaret sözü çağdışı vergileme tekniklerinin yeniden sisteme sokulması anlamına gelmemelidir.
Asgari kurumlar ve gelir vergisi ile şirketler, ticari kazanç elde edenler, serbest meslek faaliyetini gerçekleştiren mali müşavir, avukat gibi mükellefl er Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uygun göreceği miktarlarda asgari vergi ödemek zorunda kalacaklar. Ancak ödemek zorunda kalacakları vergi elde ettikleri gelirlere göre değil tamamen idarenin takdirine göre şekillenecek. Örneğin, İstanbul’da faaliyet gösteren bir avukatın gelirleri yıllık 900.000 TL iken giderleri 800.000 TL ise safi geliri olan 100.000 TL üzerinden değil cirosu olan 900.000 TL üzerinden bir götürü/asgari/hayat standardı nitelikli bir vergi ödeyecektir.
Oysa Bayburt’ta faaliyet gösteren ve yıllık geliri 300.000 TL olan ama giderleri 100.000 TL olan bir avukat net geliri İstanbul’daki meslektaşından daha fazla olmasına rağmen ona oranla daha az bir götürü/asgari vergi ödeyecektir. Görüleceği üzere konuya ciro üzerinden baktığımızda hem yanıltıcı hem de vergi hukukunun temel ilkelerine aykırı bir vergi düzeninin ayak seslerinin yaklaşmakta olduğunu görmekteyiz.
Vergilendirmenin temeli gerçek gelirin vergilendirilmesi ise ciro üzerinden bir vergi almanın hukuka aykırılığının yanında vergiye uyumu neredeyse yok edecek bir bakanlık tercihi olacağı gözden geçirilmelidir. Vergi, safi ve gerçek gelirden, safi ve gerçek kurum kazancından alınabilir ancak mali yıl bitimi sonrasında gelecek yıllarından vergilerinden mahsup edilmek üzere dahi olsa ciro üzerinden vergi almak mükelleflerin mülkiyetlerinden faizsiz kredi kullanmak anlamına gelir ki bu da niteliği itibariyle yeni bir vergi olacaktır. Ülkemiz halen devreden KDV sorununu çözememişken bir de asgari vergilendirme adı altınca götürü/asgari/hayat standardı esaslı çağdışı bir vergiyi sistemine geri getirmemelidir.
Rapor parasına esas olan sağlık raporları nasıl düzenlenmelidir?
Sigortalılar raporlu oldukları süresince SGK’dan rapor parası (geçici iş göremezlik ödeneği) alırlar. Geçici iş göremezlik, sigortalının iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hâllerinde SGK tarafından yetkilendirilen hekim veya sağlık kurulu raporlarında belirtilen istirahat süresince geçici olarak çalışamama halidir. Geçici iş göremezlik ödeneği, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hâllerinde Kanunda belirtilen geçici iş göremezlik sürelerinde verilen ödenektir. Aşağıda sağlık raporları ile ilgili hususlar açıklanmıştır.
1- İstirahat raporlarının sözleşmeli ya da sözleşmesiz sağlık hizmet sunucularında Sağlık Bakanlığınca yetkilendirilen hekimlerce düzenlenmesi şarttır.
2- Ayaktan tedavilerde sigortalıya tek hekim raporu ile bir defada en çok 10 gün istirahat verilebilir. İstirahat sonrasında kontrol muayenesi raporda belirtilmiş ise toplam süre yirmi günü geçmemek kaydı ile istirahat uzatılabilir. Yirmi günü aşan istirahat raporları sağlık kurulunca verilir. Sağlık kurulunun ilk vereceği istirahat süresi sigortalının tedavi altına alındığı tarihten başlamak üzere altı ayı geçemez. Tedaviye devam edilmesi hâlinde malûllük hâlinin önlenebileceği veya önemli oranda azaltılabileceği sağlık kurulu raporu ile tespit edilirse bu süre uzatılır.
3- Sigortalıların ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi bulunmayan ülkelerdeki tedavileri sonucu verilen istirahat raporlarının ilgili ülke mevzuatına uygun olduğunun ülkemiz dış temsilciliklerince onanması hâlinde, yetkilendirilen hekim ve sağlık kurullarının ayrıca onayı aranmaz.
4- Bakanlıkça yetki tanınan işyeri hekimi bir kerede en fazla 2 gün istirahat verebilir.
5- İstirahat raporlarında sigortalının çalışıp çalışamayacağı veya kontrol muayenesinin yapılıp yapılmayacağı hususu belirtilir. İstirahat raporunun bir nüshası işyerlerine ibraz edilmesi için sigortalılara verilmek, bir nüshası SGK’ ya gönderilmek üzere en az iki nüsha olarak düzenlenir.
6- SGK tarafından yetkilendirilen tek hekim veya sağlık kurulu tarafından verilecek istirahatler, örneği SGK tarafından belirlenen belge ile elektronik ortamda SGK’ ya gönderilir. Gönderilen bu belge işverence görüntülenebildiğinden, çalışılmadığına dair bildirimin SGK’ ya gönderilmesi için yapılan tebligat yerine geçer.
7- İstirahat raporlarının elektronik ortamda düzenlenmesi durumunda yetkilendirilen sağlık hizmet sunucularınca istirahat raporu, düzenleme tarihinden itibaren üç iş günü içerisinde onaylanır. İstirahat raporunun elektronik ortamda düzenlenememesi halinde, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularınca istirahat raporlarının birer nüshası düzenlendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde sigortalının işyerinin kurulu bulunduğu sosyal güvenlik il müdürlüklerine/sosyal güvenlik merkezlerine, sözleşmeli ülke sigortalısının belgeleri ise sağlık yardımı belgesini düzenleyen sosyal güvenlik il müdürlüklerine/ sosyal güvenlik merkezlerine gönderilir.
8- Ülkemizin taraf olduğu sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri çerçevesinde akit ülke sigorta kurumu mevzuatına göre düzenlenen ve sözleşmenin uygulanmasına ilişkin formülerlerle SGK’ ya bildirilen istirahat raporları aynen kabul edilir.
9- Ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi bulunan ülke sosyal güvenlik kurumları sigortalılarının, muayene ve tedavileri sonucu düzenlenecek istirahat veya sağlık kurulu raporlarında bu Yönetmelikte belirlenmiş usul ve esaslar uygulanır. Bu raporların, akit ülke sosyal güvenlik kurumlarına intikal ettirilebilmesi için SGK’ ya verilmesi zorunludur.
10- Sigortalılara bir takvim yılı içinde tek hekim tarafından ayaktan tedavilerde verilecek istirahat sürelerinin toplamı 40 günü geçemez. Bu süreyi aşan istirahat raporları sağlık kurulunca verilir.
Meslek kodunun SGK’ya bildirilmesinde dikkat edilmesi gerekenler
İşveren çalıştırdığı sigortalıları fiilen yaptıkları işe uygun meslek kodu ile Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmek zorundadır. Aksine bildirimin yaptırımı bulunmaktadır. Bu uygulamanın zorunlu olmasının sebebi, özellikle ücret yönünden kayıt dışı olarak personel bulundurmanın önüne geçmektir. Bu şekilde yüksek maaşı hak eden personelin SGK’ya asgari ücret üzerinden bildirilmesini önlemek ve çalışanların hak ettiği ücreti alabilmeleri amaçlanmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasasının 102’nci Maddesinin 1’inci fıkrasına 15.07.2016 tarih 6728 sayılı yasanın 51’inci maddesi ile eklenen (n) bendinde “Muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde, sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu, gerçeğe aykırı bildiren her bir işyeri için aylık asgari ücreti geçmemek üzere meslek adı ve kodu gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanır.” hükmü getirilmiştir.
Buna göre;
-Sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı bildirilmesi halinde, işverene gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına aylık asgari ücreti geçmemek üzere, asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanacaktır.
-Söz konusu idari para cezaları, işyeri bazında, gerçeğe aykırı bildirim yapılan her ay için ve her bir beyanname dönemi için uygulanacaktır.
-5510 sayılı Kanun’un 59’uncu maddesi gereğince Kanunun uygulamasına ilişkin işlemlerin SGK’nın denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütüldüğünden meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı olup olmadığı hususu SGK’nın denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları, mahkeme kararı, diğer kamu idarelerinin denetim elemanlarının kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden tespit edilmesi gerekmektedir.
-Söz konusu uygulama, muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile getirilen düzenleme olup, sadece muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile bildirilen sigortalılar için geçerlidir. Bu nedenle aylık prim hizmet belgesinde meslek kodunun yanlış bildirilmiş olması halinde işverene yaptırım uygulanması mümkün değildir. İşe giriş bildirgesinde meslek adı ve meslek kodu bölümü olup, sigortalı işe giriş bildirgesinde meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı olması halinde idari para cezası uygulanması da mümkün değildir. Çünkü cezanın kanuniliği ilkesinden hareketle, işe giriş bildirgesindeki meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı bildirilmesi halinde yasada herhangi bir yaptırım düzenlenmemiştir.
-Burada önemli olan işçinin yaptığı iştir. Çalışan işçinin mesleğinin (diplomasının) iktisatçı olmasına rağmen işyerinde sekreter olarak çalışması halinde bu kişi iktisatçı mesleğine uygun meslek kodu ile değil sekreter mesleğine karşılık gelen meslek kodu ile SGK’ya bildirilmelidir.
Bu nedenle sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu gerçeğe aykırı bildirenlere idari para cezası uygulaması getirildiğinden, işyerinizde çalışan işçiler yaptıkları işe uygun meslek kodu ile bildirilmesi gerekmektedir.