Ülkemiz 2023 yılını %4.5 büyüme ile tamamladı. Ekonomik veriler arasında en geriden gelen ama geneli en çok yansıtan veridir büyüme.
Avrupa'nın resesyondan çıkmakta zorlandığı, ABD için yumuşak iniş mi yoksa mini daralma mı senaryolarının konuşulduğu bir ortamda %4.5 büyüme tabii ki azımsanmayacak bir performans. Peki kişi başına milli gelirin 13 bin dolar düzeyini aştığı ve ülkemizin artık orta gelir düzeyinden çıktığı bir veri neden beğenilmedi?
Öncelikle büyümenin kompozisyonu sürdürülebilir ve kaliteli bir büyümeden ziyade tüketim kaynaklı. Sürekli ülkede yaşayan insan sayısının arttığı bir coğrafyada tarımın son üç yılda ikinci kez küçülmesi ve sanayinin büyümeye verdiği katkının ortalamanın altında olması negatif. Büyümeye en çok katkı, hane halkı tüketimi ve inşaat harcamaları tarafından gelmiş.
Net ihracatın büyümeye katkısı negatif. Makine ve teçhizat yatırımları arzu edildiği kadar yüksek değil. Yüksek teknolojinin toplam üretim içindeki payı aynı şekilde. Katma değeri yüksek ürünlere yönelmeden ve/veya global düzeyde geçerli markalar üretmeden orta gelir tuzağından sözde çıkarız ama popüler deyimle özde yerimizde sayarız. Kişi başına yurtiçi hasıla hesabına da kısaca değinelim.
İki tür yöntem vardır, ilki milli gelir yani sadece Türk vatandaşlarının yaşadığı yer fark etmeksizin kazançları toplanır. İkincisi ise yurt içi hasıla, yani milliyetine bakılmadan ülkede yaşayan herkesin ürettiği gelirin toplanması. Rivayetler muhtelif olmakla beraber, sığınmacılar için resmi rakam beş milyona yakın, düzensiz göç ve kaçaklar da göz önünde tutulduğunda toplam üretilen geliri 85 milyona bölmek çok da mantıklı değil.
Dün aynı zamanda Türk-İş açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı. Ankara'da yaşayan dört kişilik bir aile için yapılan hesapta açlık sınırı 16.257 TL, yani 17.002 olan asgari ücreti mart rakamıyla neredeyse ilk çeyrek bitmeden geçecek bir seyir var. O zaman başlığa dönecek olursak, işsizlik tek hane, ekonomik büyüme şahane, ancak hissedilen büyüme biçare!